anqeL
Paylaşımcı Üye
- Katılım
- 28 Eyl 2023
- Mesajlar
- 1,115
- Tepki
- 86
Sekizinci yüzyılın son çeyreğinde Şarlman bir para reformu yaparak yeni bir para sistemi getirmişti. Bu para (penny) 1, 7 gram ağırlığında ve saf gümüşten olup on iki tanesi eski paranın birine (shilling) eşitti. Yeni penny’lerin 240 tanesi ise l pound ağırlığında idi. Böylece Fransız İhtilâline kadar kıta Avrupa’sında geçerli olan aşağıdaki ilişki ortaya çıkmıştı: l pound = 20 shilling = 240 penny. Yeni para sistemi çok basitti. Pound bir ağırlık; shilling eski bir paranın adı; penny ise dolaşımdaki tek paraydı. Ticaret çok az ve pek çok değişim takas şeklinde olduğu sürece, para sisteminin bu yetersizliği pek hissedilmedi. Ancak 10. yüzyıldan itibaren nüfus çoğaldı, ekonomi gelişti ve daha iyi düşünülmüş bir para sistemine olan ihtiyaç arttı.
On ikinci yüzyılın sonunda ve daha çok da 13. yüzyılın başlarında pek çok devlet penny’den daha büyük paralar çıkarmaya başladılar. Cenova 1172 dolaylarında 4 penny değerinde gümüş bir madeni para çıkardı. Piza, Floransa ve Venedik de kendi paralarını bastılar. Diğer Avrupa prenslikleri de aynı yolu izlediler. Daha sonra Cenova ve Floransa 1252 ve Venedik 1284 yılında 3, 5 gram ağırlığında saf altından sırasıyla genovini, florin ve ducat olarak adlandırılan paralarını bastılar. İtalyan şehir devletlerinin örneği, kıtanın diğer devletleri tarafından izlendi.
15. yüzyıla gelmeden tüm Avrupa ülkeleri, çeşitli madenlerden yapılmış ve değişik adlarla anılan paralardan meydana gelen kompleks bir para sistemine sahip oldular. Ortaçağ’da uluslararası seviyede haklı bir şöhret yapan paralar Floransa’nın altın florini ve Venedik’in altın dukasıydı. Bu paralar yıllarca ağırlıklarını ve ayarlarını korudular.
Nüfus ve gelirler arttıkça, insanlar değişimde daha çok para kullanmaya başladıkça paraya olan talep arttı. Ancak 15. yüzyılın sonuna kadar altın ve gümüş üretimi, para talebi kadar hızlı olarak büyümedi. Bu yüzden mal olarak altın ve gümüşün değeri uzun dönemde arttı. Bu da altın ve gümüş olarak mal ve hizmetlerin fiyatlarının deflasyonist etkiler nedeniyle düşmesi sonucunu doğurdu. Para kıtlığından ve düşen fiyatlardan kurtulmanın yolları kredinin geliştirilmesi, madeni para dışında ödeme araçlarının yaygınlaştırılması, paranın altın ve gümüş ayarının bozulmasıydı. 10 ve 15. yüzyıllar arasında bu üç yola da başvuruldu. Ancak en fazla kullanılanlar kredinin geliştirilmesi ve daha çok da paranın ayarının bozulmasıydı. Ortaçağ boyunca en hızlı ekonomik gelişmeyi yaşayan ülkeler, aynı zamanda en büyük para ayarı bozulmasına şahit olan ülkelerdi.
Paranın madenî muhtevasındaki bozulmanın en önemli nedeni, altın ve gümüşün yeterli ölçüde elastik olmayan arzına karşılık bir yandan ekonominin daha çok paraya dayalı hale gelmesi, öte yandan da nüfus ile gelirin artması nedeniyle para talebinin yükselmiş olmasıydı. Ancak para arzı ile para talebi arasındaki bu dengesizlik, para ayarındaki bozulmanın tek nedeni değildi. Hükümet harcamalarının artışı, enflasyondan menfaat sağlayan sosyal grupların baskısı ve ödemeler dengesindeki açıklar diğer nedenleri oluşturuyordu.
Ortaçağ’daki bu şartlar 15. yüzyılın sonlarında tam bir değişmeye uğradı. Portekizliler, Afrika kıyısında iki altın üretim bölgesi olan Gine ve Altın Kıyısı’nı keşfettiler. Buraların altını daha önce kervanlarla Kuzey Afrika’ya getiriliyor, yalnızca bir bölümü buradan Avrupa’ya gidiyordu. 15. yüzyılın ortalarından itibaren bu bölgenin altınları çok daha büyük miktarlarda olmak üzere doğrudan Avrupa’ya akmaya başladı. Aşağı yukarı aynı zamanda Avrupa’da Tirol ve Saksonya’da zengin gümüş yatakları bulundu. 15. yüzyılın sonlarına doğru bu madenlerin üretimi arttı.
Ortaçağ boyunca dolaşımdaki gümüş paralar oldukça küçük, adeta ince bir tabaka halindeydi. Büyük ölçüde başka madenlerle karışıktı. Güney Almanya’da ve Kuzey İtalya’da 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren saf gümüşten büyük ve kalın paralar darbedilmeye başlandı. Onların ortaya çıkışı daha önceki yüzyılların Avrupa para piyasalarındaki kıymetli maden açlığının sona erdiğini göstermekteydi.
On ikinci yüzyılın sonunda ve daha çok da 13. yüzyılın başlarında pek çok devlet penny’den daha büyük paralar çıkarmaya başladılar. Cenova 1172 dolaylarında 4 penny değerinde gümüş bir madeni para çıkardı. Piza, Floransa ve Venedik de kendi paralarını bastılar. Diğer Avrupa prenslikleri de aynı yolu izlediler. Daha sonra Cenova ve Floransa 1252 ve Venedik 1284 yılında 3, 5 gram ağırlığında saf altından sırasıyla genovini, florin ve ducat olarak adlandırılan paralarını bastılar. İtalyan şehir devletlerinin örneği, kıtanın diğer devletleri tarafından izlendi.
15. yüzyıla gelmeden tüm Avrupa ülkeleri, çeşitli madenlerden yapılmış ve değişik adlarla anılan paralardan meydana gelen kompleks bir para sistemine sahip oldular. Ortaçağ’da uluslararası seviyede haklı bir şöhret yapan paralar Floransa’nın altın florini ve Venedik’in altın dukasıydı. Bu paralar yıllarca ağırlıklarını ve ayarlarını korudular.
Nüfus ve gelirler arttıkça, insanlar değişimde daha çok para kullanmaya başladıkça paraya olan talep arttı. Ancak 15. yüzyılın sonuna kadar altın ve gümüş üretimi, para talebi kadar hızlı olarak büyümedi. Bu yüzden mal olarak altın ve gümüşün değeri uzun dönemde arttı. Bu da altın ve gümüş olarak mal ve hizmetlerin fiyatlarının deflasyonist etkiler nedeniyle düşmesi sonucunu doğurdu. Para kıtlığından ve düşen fiyatlardan kurtulmanın yolları kredinin geliştirilmesi, madeni para dışında ödeme araçlarının yaygınlaştırılması, paranın altın ve gümüş ayarının bozulmasıydı. 10 ve 15. yüzyıllar arasında bu üç yola da başvuruldu. Ancak en fazla kullanılanlar kredinin geliştirilmesi ve daha çok da paranın ayarının bozulmasıydı. Ortaçağ boyunca en hızlı ekonomik gelişmeyi yaşayan ülkeler, aynı zamanda en büyük para ayarı bozulmasına şahit olan ülkelerdi.
Paranın madenî muhtevasındaki bozulmanın en önemli nedeni, altın ve gümüşün yeterli ölçüde elastik olmayan arzına karşılık bir yandan ekonominin daha çok paraya dayalı hale gelmesi, öte yandan da nüfus ile gelirin artması nedeniyle para talebinin yükselmiş olmasıydı. Ancak para arzı ile para talebi arasındaki bu dengesizlik, para ayarındaki bozulmanın tek nedeni değildi. Hükümet harcamalarının artışı, enflasyondan menfaat sağlayan sosyal grupların baskısı ve ödemeler dengesindeki açıklar diğer nedenleri oluşturuyordu.
Ortaçağ’daki bu şartlar 15. yüzyılın sonlarında tam bir değişmeye uğradı. Portekizliler, Afrika kıyısında iki altın üretim bölgesi olan Gine ve Altın Kıyısı’nı keşfettiler. Buraların altını daha önce kervanlarla Kuzey Afrika’ya getiriliyor, yalnızca bir bölümü buradan Avrupa’ya gidiyordu. 15. yüzyılın ortalarından itibaren bu bölgenin altınları çok daha büyük miktarlarda olmak üzere doğrudan Avrupa’ya akmaya başladı. Aşağı yukarı aynı zamanda Avrupa’da Tirol ve Saksonya’da zengin gümüş yatakları bulundu. 15. yüzyılın sonlarına doğru bu madenlerin üretimi arttı.
Ortaçağ boyunca dolaşımdaki gümüş paralar oldukça küçük, adeta ince bir tabaka halindeydi. Büyük ölçüde başka madenlerle karışıktı. Güney Almanya’da ve Kuzey İtalya’da 15. yüzyılın ikinci yarısından itibaren saf gümüşten büyük ve kalın paralar darbedilmeye başlandı. Onların ortaya çıkışı daha önceki yüzyılların Avrupa para piyasalarındaki kıymetli maden açlığının sona erdiğini göstermekteydi.