Asrevya
Paylaşımcı Üye
- Katılım
- 30 Eyl 2023
- Mesajlar
- 1,532
- Tepki
- 43
kesme nevanı
içine salsalar da keder
kırılsa gönül medd ü cezr ile
hepsi geçer...
hepsi geçer...
El’an şiraze, gün yüzünü dönerken geceye tırmanıyorum içimdeki Altay’a. Ben hep tırmanıyorum şiraze. Tırmandıkça dikleşiyor yokuşlarım. Annem düşüyor aklıma bir ara. Annem şiraze, hep uzağımda hep uzağımda. “Bir gelse” diyorum, sanki bitecek yorgunluklarım. İşte o an başlayacak evcilik oyunlarım.
El’an şiraze, herkes evine çekilirken sevilmediğimin altını çiziyorum koyu kırmızı bir kalemle. Sevmek de sevilmek de bir türlü içinden çıkamadığım şiraze. Altını çizdikçe belirginleşiyor yalnızlığım. Yalnızlık Yusuf’un kuyusu, içine düşen ben şiraze. Kervanlar bekliyorum, başı belli sonu olmayan. Anlat bana rüyamı, anlat da çözülsün dilim. Söylenmemişleri dizeyim ardı ardına anlasın karşıma çıkanlar taşlar nerelerden sürüklenir gelir. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna şiraze. Dünyanın bir ucu diğer ucu, diğer ucu bir ucu şiraze.
bir lâhza durup
lûtf ile
mercanları saçsan
düşse sana kem bakan...
düşse sana kem bakan...
El’an şiraze, memleket büyüyor gözlerimde allı yeşilli, morlu mavili. İçim titriyor, içimden katarlar geçiyor; göğümde beyaz bulutlar, rüzgar desen of be şiraze. Ne aramak, ne özlemek hepsini sil baştan. Sil baştan şiraze. Sildikçe açılacaksın, hayat bir “dur” çekecek. Durmadan bakılmıyor şiraze. Durmadan da üstelik gidilmiyor şiraze. Dur kalk nöbetlerimde ağrılar saplanıyor başımın sol cenahına. Çömeliyorum kıyı köşeye; kıyı köşede sol cenahım azdıkça azıyor. Uyumalıyım. Uyuyup ağrılarımı uyutmalıyım. Bir yol bulup onu atmalıyım ya da satmalıyım, mümkünse fırlatmalıyım.
nazenin olanın halinden
bihaber
açar zakkumlar pembe ve beyaz
“dalmışlar tahayyüle” der
incinir kelebekler...
incinir kelebekler...
El’an şiraze, vakti dayadık vakte vazifeleri unuttuk yine. Gündelik telaşların çemberinde sesimizi yükselttik hiç üstüne. Bir hiç olsa olsa hiçtir işte. Bu ne biçim iştir şiraze. Sevdamın taktığı çelmelerle yara berelenmiş dört yanımdan sızan kanlarda boğulmak üzereyim. Boğulsam sevda mı kalır şiraze? Kalsa da kime kalır şiraze? Vurulmadan önce zamanı durdurmalı, bakmalı iyiden. Vurulmadan önce bir güzel ağlamalı, kurutmalı yaşları dipten. Vurulmadan önce yüreği vurmalı, bitirmeli hepten.
Ben şiraze, her damlada yitişimi izlemedeyim.
Ben şiraze; hep gidenlere, bir türlü gelemeyenlere laf üstüne laf dizmedeyim.
Ben şiraze, her sabah yeni bir ene silmedeyim.
Ben şiraze; hep bir yerde, hep bir yerde beklemedeyim.
Ben şiraze, biledikçe sensizliği bilenmedeyim.
Ş İ R A Z E
içine salsalar da keder
kırılsa gönül medd ü cezr ile
hepsi geçer...
hepsi geçer...
El’an şiraze, gün yüzünü dönerken geceye tırmanıyorum içimdeki Altay’a. Ben hep tırmanıyorum şiraze. Tırmandıkça dikleşiyor yokuşlarım. Annem düşüyor aklıma bir ara. Annem şiraze, hep uzağımda hep uzağımda. “Bir gelse” diyorum, sanki bitecek yorgunluklarım. İşte o an başlayacak evcilik oyunlarım.
El’an şiraze, herkes evine çekilirken sevilmediğimin altını çiziyorum koyu kırmızı bir kalemle. Sevmek de sevilmek de bir türlü içinden çıkamadığım şiraze. Altını çizdikçe belirginleşiyor yalnızlığım. Yalnızlık Yusuf’un kuyusu, içine düşen ben şiraze. Kervanlar bekliyorum, başı belli sonu olmayan. Anlat bana rüyamı, anlat da çözülsün dilim. Söylenmemişleri dizeyim ardı ardına anlasın karşıma çıkanlar taşlar nerelerden sürüklenir gelir. Dünyanın bir ucundan diğer ucuna şiraze. Dünyanın bir ucu diğer ucu, diğer ucu bir ucu şiraze.
bir lâhza durup
lûtf ile
mercanları saçsan
düşse sana kem bakan...
düşse sana kem bakan...
El’an şiraze, memleket büyüyor gözlerimde allı yeşilli, morlu mavili. İçim titriyor, içimden katarlar geçiyor; göğümde beyaz bulutlar, rüzgar desen of be şiraze. Ne aramak, ne özlemek hepsini sil baştan. Sil baştan şiraze. Sildikçe açılacaksın, hayat bir “dur” çekecek. Durmadan bakılmıyor şiraze. Durmadan da üstelik gidilmiyor şiraze. Dur kalk nöbetlerimde ağrılar saplanıyor başımın sol cenahına. Çömeliyorum kıyı köşeye; kıyı köşede sol cenahım azdıkça azıyor. Uyumalıyım. Uyuyup ağrılarımı uyutmalıyım. Bir yol bulup onu atmalıyım ya da satmalıyım, mümkünse fırlatmalıyım.
nazenin olanın halinden
bihaber
açar zakkumlar pembe ve beyaz
“dalmışlar tahayyüle” der
incinir kelebekler...
incinir kelebekler...
El’an şiraze, vakti dayadık vakte vazifeleri unuttuk yine. Gündelik telaşların çemberinde sesimizi yükselttik hiç üstüne. Bir hiç olsa olsa hiçtir işte. Bu ne biçim iştir şiraze. Sevdamın taktığı çelmelerle yara berelenmiş dört yanımdan sızan kanlarda boğulmak üzereyim. Boğulsam sevda mı kalır şiraze? Kalsa da kime kalır şiraze? Vurulmadan önce zamanı durdurmalı, bakmalı iyiden. Vurulmadan önce bir güzel ağlamalı, kurutmalı yaşları dipten. Vurulmadan önce yüreği vurmalı, bitirmeli hepten.
Ben şiraze, her damlada yitişimi izlemedeyim.
Ben şiraze; hep gidenlere, bir türlü gelemeyenlere laf üstüne laf dizmedeyim.
Ben şiraze, her sabah yeni bir ene silmedeyim.
Ben şiraze; hep bir yerde, hep bir yerde beklemedeyim.
Ben şiraze, biledikçe sensizliği bilenmedeyim.
Ş İ R A Z E