Asrevya
Paylaşımcı Üye
- Katılım
- 30 Eyl 2023
- Mesajlar
- 1,532
- Tepki
- 43
gülrûya hiddetin bir hiçâhiçten
bilinmez ki ferdada neler gizlidir
Öfkeliyim bugün. Öfkeliyim şiraze. Bulutlar salkım saçak geçiyorlar göğümden, güneş arada göz kırpıyor, baharınsa sonu geldi buralara, kış camın ardında esiyor. Öfkeliyim şiraze. Nereden başlayacağımı bir türlü bilemediğim ruh esintilerimin gerisinde oradan oraya şiraze, oradan oraya şiraze, bazen de buradan oraya şiraze, savruluyorum. Öfkemi durdurmanın, olmadı susturmanın, olmadı alevini söndürmenin, daha da olmadı yok etmenin bir yolu belki on yolu, belki de sayısız yolu var da ben birini bile bulup içine dalamıyorum. Şiraze öfkeliyim bugün.
Öfkeliyim bugün şiraze. Bu yerde nokta olup da gelene geçene bir fasılalık ferahlık veremeyişime. Bu yerde karanlığın güneşe duruşundan an alıp üzerime, sunamayışıma her işi boş koşturup duranlara. Bu yerden geçtim şiraze. Geçtim de imdat edenlerin sesini duyamayışıma öfkeliyim. Kendime, içimde dolanmada nefsime... “İnsan olan anlar” dediler. “İnsan olan hem anlar, hem yapar” dediler. “İnsan olan hem anlar, hem yapar, hem de teslim olur” dediler. Dediler şiraze. Ben’in anlamayışına, ben’in yapmayışına, bir de ben’in teslim olamayışına öfkeliyim şiraze. Katlardan uçursam bu divaneyi, yerlere çalsam bu viraneyi, hasret ile eritsem bu belvayı, daha da aç bıraksam ziyafet masalarında, susuz koysam ırmak kenarlarında... öfkeliyim kendime şiraze.
Bir sayfa daha kapandı, bir ismin devri sonlandı şiraze. Ağlasak dönmeyecek, dövünsek kâr etmeyecek. Giden gitmiştir. Giden gitmiştir şiraze. Öfkeliyim hâlâ kör gözlerimin açılamayışına gerçeğe. Öfkeliyim duyduklarımı yüreğime indiremeyişime. Öfkeliyim dar-ı dünyaya sahip çıkışıma. Öfkeliyim şiraze bu denli kendime dayanıp yükselemeyişime. Bir de şu aşk üzerine dem tutuşum medrese odasına kapanıp. Aşk kim ben kim şiraze... aşk kime ben kime şiraze...
Cinnah’ta geceler uzun, soğuk ve tedirgindi. Her geceye bin araba düşerdi. Kaldırımdan kayan gölgeler ya bir kötünün elindeydi, ya kötünün kendisiydi. Geride ağaçlar oynaşırken koşana, kaçana, korkana, aranana göz ucuyla bakarken kimi kalın gövdeler gizlerdi abes olanı, kimi gövdeler de ifşa ederdi. Cinnah’ta kış donardı. Ben donardım şiraze. Ellerimin çatlaklarından akan kan canımı yakardı. Eldiven taksam şiraze, sanki hep kış kalacaktı. Kış bana gelir, ben kışa karşı dururdum. O güler ben somurturdum. Bir salep sıcaklığına şiraze, aşkı unuturdum. Aşk beni yakalar, damdan dama atardı. O attıkça ağlardım. Ağladıkça şiraze, annemin ütülediği beyaz mendiller gelirdi hatırıma. Mendiller unutuldu, yerine başka mendiller bulundu şiraze. Öfkeliyim işte. Her unutulanın yerine bir yenisini yakıştırana. Her unutulanın yerine bir başkasının konmasına...
Aylardan bir ay, günlerden herhangi biri.
Ben ben’i karşıma geçirmiş seyretmedeyim şiraze. Gözlerimden akan kahverengi, saçlarımdan dökülen beyaz “bu sen değilsin” diyor bana. Kendime yabancılaşmışlığımın hesabını sormadayım. Kendi kendime küsmüşlüğümün nedenlerine saplanmış çırpınmadayım. Hareket kalmadı şiraze, arzuların dibine vurduk, püf noktaları püf diye uçup gitti şiraze. Kalsam böyle, hep kalakalsam böyle, bir öyle bir böyle hep takılsam şiraze. Askılardan alıp giyseler üzerlerine, dolaplardan çıkarıp taksalar başlarına; halı yapıp çiğneseler, balkonda kurutsalar, mobilya gibi tozumu alsalar şiraze.
Körelir miyim?
şiraze, bir anlatabilsem seni
bütün ah’lar devrilecek
Ş İ R A Z E
bilinmez ki ferdada neler gizlidir
Öfkeliyim bugün. Öfkeliyim şiraze. Bulutlar salkım saçak geçiyorlar göğümden, güneş arada göz kırpıyor, baharınsa sonu geldi buralara, kış camın ardında esiyor. Öfkeliyim şiraze. Nereden başlayacağımı bir türlü bilemediğim ruh esintilerimin gerisinde oradan oraya şiraze, oradan oraya şiraze, bazen de buradan oraya şiraze, savruluyorum. Öfkemi durdurmanın, olmadı susturmanın, olmadı alevini söndürmenin, daha da olmadı yok etmenin bir yolu belki on yolu, belki de sayısız yolu var da ben birini bile bulup içine dalamıyorum. Şiraze öfkeliyim bugün.
Öfkeliyim bugün şiraze. Bu yerde nokta olup da gelene geçene bir fasılalık ferahlık veremeyişime. Bu yerde karanlığın güneşe duruşundan an alıp üzerime, sunamayışıma her işi boş koşturup duranlara. Bu yerden geçtim şiraze. Geçtim de imdat edenlerin sesini duyamayışıma öfkeliyim. Kendime, içimde dolanmada nefsime... “İnsan olan anlar” dediler. “İnsan olan hem anlar, hem yapar” dediler. “İnsan olan hem anlar, hem yapar, hem de teslim olur” dediler. Dediler şiraze. Ben’in anlamayışına, ben’in yapmayışına, bir de ben’in teslim olamayışına öfkeliyim şiraze. Katlardan uçursam bu divaneyi, yerlere çalsam bu viraneyi, hasret ile eritsem bu belvayı, daha da aç bıraksam ziyafet masalarında, susuz koysam ırmak kenarlarında... öfkeliyim kendime şiraze.
Bir sayfa daha kapandı, bir ismin devri sonlandı şiraze. Ağlasak dönmeyecek, dövünsek kâr etmeyecek. Giden gitmiştir. Giden gitmiştir şiraze. Öfkeliyim hâlâ kör gözlerimin açılamayışına gerçeğe. Öfkeliyim duyduklarımı yüreğime indiremeyişime. Öfkeliyim dar-ı dünyaya sahip çıkışıma. Öfkeliyim şiraze bu denli kendime dayanıp yükselemeyişime. Bir de şu aşk üzerine dem tutuşum medrese odasına kapanıp. Aşk kim ben kim şiraze... aşk kime ben kime şiraze...
Cinnah’ta geceler uzun, soğuk ve tedirgindi. Her geceye bin araba düşerdi. Kaldırımdan kayan gölgeler ya bir kötünün elindeydi, ya kötünün kendisiydi. Geride ağaçlar oynaşırken koşana, kaçana, korkana, aranana göz ucuyla bakarken kimi kalın gövdeler gizlerdi abes olanı, kimi gövdeler de ifşa ederdi. Cinnah’ta kış donardı. Ben donardım şiraze. Ellerimin çatlaklarından akan kan canımı yakardı. Eldiven taksam şiraze, sanki hep kış kalacaktı. Kış bana gelir, ben kışa karşı dururdum. O güler ben somurturdum. Bir salep sıcaklığına şiraze, aşkı unuturdum. Aşk beni yakalar, damdan dama atardı. O attıkça ağlardım. Ağladıkça şiraze, annemin ütülediği beyaz mendiller gelirdi hatırıma. Mendiller unutuldu, yerine başka mendiller bulundu şiraze. Öfkeliyim işte. Her unutulanın yerine bir yenisini yakıştırana. Her unutulanın yerine bir başkasının konmasına...
Aylardan bir ay, günlerden herhangi biri.
Ben ben’i karşıma geçirmiş seyretmedeyim şiraze. Gözlerimden akan kahverengi, saçlarımdan dökülen beyaz “bu sen değilsin” diyor bana. Kendime yabancılaşmışlığımın hesabını sormadayım. Kendi kendime küsmüşlüğümün nedenlerine saplanmış çırpınmadayım. Hareket kalmadı şiraze, arzuların dibine vurduk, püf noktaları püf diye uçup gitti şiraze. Kalsam böyle, hep kalakalsam böyle, bir öyle bir böyle hep takılsam şiraze. Askılardan alıp giyseler üzerlerine, dolaplardan çıkarıp taksalar başlarına; halı yapıp çiğneseler, balkonda kurutsalar, mobilya gibi tozumu alsalar şiraze.
Körelir miyim?
şiraze, bir anlatabilsem seni
bütün ah’lar devrilecek
Ş İ R A Z E