Dağlar - İskender Pala

Asrevya

Paylaşımcı Üye
Katılım
30 Eyl 2023
Mesajlar
1,532
Tepki
43
Kim bilir hangi yürek, nasıl bir derde düşmüş de bir maniye içindeki dertleri yükleyip fısıldamıştır:

"Ağlarım çağlar gibi / Derdim var dağlar gibi / Ciğerden yaralıyım / Gülerim sağlar gibi." Yunus'u bilirsiniz, hani şu Bizim Yunus, "Ben toprak oldum yoluna, sen aşırı gözetirsin / Şu karşıma göğüs geren taş bağırlı dağlar mısın / Karlı dağların başında salkım salkım olan bulut / Saçın çözüp benim için yaşın yaşın ağlar mısın?" diye yakarırken acaba nasıl bir derdin içinde kıvranıyordu?
Maddi, yahut manevi; kalbî yahut nefsî?!.. Sonra sayısız türküler yakılmış Anadolu'nun bağrında, sayısız âşıkın ahı nağmelere karışmış:
"Dağlar Seni Delik Delik Delerim, Yüce Dağ Başında Bir Koyun Meler, Başı Pare Pare Dumanlı Dağlar, Bir Of Çeksem Karşıki Dağlar Yıkılır, Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez". Bazen kahramanlar sıra dağlar gibi vatan bekler (Bu vatan toprağın kara bağrında / Sıra dağlar gibi duranlarındır) de âşıklar bazen içli nağmelerle dağları deler (Olsaydı bendeki gam Ferhâd-ı mübtelada / Bir âh ile verirdi bin Bisütunu bâda - Fuzuli)"...

Dağ...
Ne efsunlu bir kelime!..
Ne derece hüzün ve heybet yüklü!.. Nasıl da gurbet, nasıl da hasret!... Pek çok dinde kutsal... Tanrı'ya en yakın yer olmak dolayısıyla hep tazime layık ve ihtişamlı... Yüce Yaratıcı'nın aşkınlığının sembolü olarak daima yüce... Belki de bu yüzden, dağların olmadığı yerlerde insanlar Tanrı'ya yakınlaşmak üzere kuleler inşa etmişler. Babil Kulesi, Mezopotamya'da Zigguratlar, Meksika'da Teocalli piramitleri... Firavun bile Musa'nın Tanrısına çıkabilmek için veziri Haman'dan bir kule istememiş miydi?!..

Dağ...
Çok gizemli bir kelime!..
Kudret ve azametin ulaşılmaz mekânı... Ve tepelerinde tanrılar oturduğu için ölümlülere çok şey ifade eden dağlar. Grek'in Olimpos'u, Kalde'nin Aralu'su, Altayların Ural'ı ve Kazan'ın Hocalar Tavı... Ulaşılmaz, uzak, yüksek olmaları dolayısıyla yalnızca tanrıların mekânları değil tanrıyla irtibata geçmek isteyenlerin de varacakları yer. Çin imparatorları ve Cengiz Han dağların tepesinde tanrılara kurbanlar kesmeyi töre haline getirmişler. Tanrı Dağları (Tien-Şan, Tenğri tağ) hâlâ Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Çin Türkistanı arasında kutsal kimlikle yaşıyor. Japonlar Fuji-yama'yı dünyanın ekseni kabul ediyorlar ve orada hacı oluyorlar. Taoistler ve Çin'de Tai-Chan kutsallık ifade ediyor. Tibet onlara göre semanın yeryüzündeki direkleri, ve elbette ülkenin ilahları olarak görülüyorlar.

Dağ...
Elbette ilahî bir kelime!..
Museviler Ahd-i Atik'in emri gereği Gerizim'i yeryüzünün merkezi sayıyorlar ve Tevrat'ta Ararat, Seir, Sina (Horeb) ve Sion dağlarından sıklıkla bahsediliyor. Sina'da Hz. Musa Allah ile konuşuyor, kendisine on emir veriliyor ve Kur'an'ın ifadesi ile "Rabbi erinî (Rabbim bana kendini göster)!" ilticasına karşılık "Len-teranî (Sen beni göremezsin) cevabıyla dağın sağ yanı tecelliye mazhar oluyor. Sonrasında bilindiği gibi Hz. Musa'ya on emir geliyor. Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği Golgota'yı dünyanın merkezi, Hz. Adem'in yaratıldığı ve defnedildiği yer olarak görüyor, Zeytindağı'nda kutsal kimlik buluyorlar. Kur'an-ı Kerim dağ için "Cebel, Cibâl, Tûr" isimlerini kullanıyor ve onları "Yeryüzünün kazıkları" diye tanımlıyor. Sonra "sapasağlam çakılıp dikildikleri"nden, "Semud kavminin dağlarda evler yonttuğu"ndan, "İlahi emanetin dağlara verildiği ve dağların bunu kabul etmediği"nden dem vuruyor. En dehşetli biçimiyle de "Kıyamet gününde dağların yürütüleceği"ni tam on defa zihnimize çakıyor. Sonra Cudi'yi fısıldıyor; Hz. Nuh'un gemisi için. Sina'ya yemin ediyor ve Arafat'ı anıyor. Hira ile Uhut ise Kainatın Efendisi'nin konuştuğu dağlar.

Türk töresine göre Ötüken, kutsal dağlar arasındaki yüksek yayladır ve oradaki dağların yücesinde Göktanrı bulunur. Nitekim sonra Ötüken'den çıkan Türkler, gittikleri yerlerde yüksek dağlara hürmet gösterecek ve onlarla adeta bütünleşeceklerdir. Yerleşecekleri zaman da sırtlarını dağa dayayarak şehirleşecekler, dağın ruhuna itaat göstereceklerdir. Dahası, İslamiyet'ten sonra bile bu görenek devam edecek ve yalnızca Türk töresine göre yüksek dağların tepelerine atalar kültüne uyarak türbe ve mezarlar yapılmaya başlanacaktır. Bunların pek çoğu dağı takdis etmekten ibaret olup içlerinde bir ermişin cesedi bile yoktur. Nadiren içinde bir veli var ise elbette "Yüce Dağ Başında Yanar Bir Işık". Yine de atalarımız, dağ ve tepelerin üstüne kimliği meçhul bir evliya mezarı (yatır) koyarak aslında dağ ve tepelerde mevcut olduğuna inandığı üstün güç veya ruhu evliya şeklinde görmüş de denilebilir.

Dağ...
Hakikaten, ne güzel bir kelime!..
Zirvesiyle ve eteğiyle, tepesiyle ve yaylasıyla, kırık kırık dağlar, kıvrım kıvrım dağlar, sıra sıra dağlar, duran ve yanan dağlar... Bazen yıldız gibi, bazen kuş tüyüne benzer, bazen serpme ben gibi... Başı pare pare dumanlı olanlar, alçak olanlar, yüksek olanlar... Genç olanlar, yaşlı olanlar... Görülmek için çok büyük, ama görünce çok küçük olanlar...

"Şu Dağlarda Kar Olsaydım, Olsaydım..."

İskender Pala
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

Benzer konular

Üst