Ağzımın Kenarında Bir Şükür

Asrevya

Paylaşımcı Üye
Katılım
30 Eyl 2023
Mesajlar
1,532
Tepki
43
Bir yara.
En koyusundan bir yara. Bütün merhemleri kendinde barındıran bir yara. Bir diken. Gülü çepeçevre sarmış bir diken. Dikeni bulunca işin kolay. Zira gülün yamacına varmış işi kolay kılmışsın demek. İşin gülü sarıp sarmalayan çeperleri yıkmaya, bu sert ve acımasız engelleri aşıp güle ermeye ramak kalmış. Vuslat an meselesi. Öyle ya diken varsa gül vardı, gül varsa diken de kaçınılmazdı. İki zıt kutup gibi ama biri olmazsa diğeri de olmazdı. iç kabuk meselesi de denilebilirdi buna.

Yara bir sancıydı.
Ateşti. Ateşli bir hastalıktı. Kıvrım kıvrım kıvrılmasıydı insanın ağrıdan, sızıdan. Vücuda bir şekilde girip yer etmiş türlü virüslerden kurtulması, içeride kalmış ve bir müddet sonra cerahatlenmiş yaraların atımı, ağrıların giderimi için bu sancı kaçınılmazdı. Yara varsa merhem vardı. İbrahim yaraydı. Eyüp yaraydı. Ne ki o yara bir gül, bir gül bahçesinin de habercisi oldu. Salt kendileri ve kendi düştükleri bahçe değildi bu. O yarayla yeryüzü cennet oldu. o yarayla bir çoklarının iki cihanı da gül bahçesi oldu.

Yara bir kuyuydu.
Acı ve ıstırap. Acı ve ıstırap dolu bir yolculuk. Zindandı yara. Meşakkat. Zehirle pişmiş aştan, baldıran zehrinden damıta damıta yemek. Bütün bunlar yaşayan her insanın az çok karışılabileceği şeyler. Kuyu. Her insana ve her zaman. Fakat Yusuf ancak kuyundan çıkabilenlerin adıdır.

Yara merhemdir en şifalısından nice kapanmaz yaralara.
Richard Wagner’in “Parsifal’inde “Ancak yaralayan mızrak, yarayı iyileştirir” der. Bu söz de yara merhem ilişkisini en iyi açıklar mahiyettedir. Eskiden açık kalp ameliyatları değil açık yaraları dağlayarak iyi etmekti merhem. Yarayı yaralayarak kapatmak elzemliliği. Ya da yara en koyusundan bir merhem olma özelliği. Richard’ın deyimiyle “mızrak kimdeyse merhemde ondaydı. Mızrak hem merhem, hem de yara olma özelliğini taşıyordu.

Bir başka vech ile mızrak kimde ise yara o idi. Fakat mızrak aynı zamanda yara idi. zira mızrak deler, keser, parçalar, kanatır. Mızrağın değdiği yerde kan revan, ağrı sızı kaçınılmazdı. Fakat o yara ve sızı şifa idi. yılanın ısırdığı yere merhem yine yılandı. Panzehir. Doğumlar yara idi. bir annenin bir bebeği dünyaya getirirken çektiği elemler anlatılamaz. Sancılar çekilecek gibi değildir. Fakat aynı anne bir merhemi muştular aynı zamanda. Aylar, yıllardır özlenen bir merhemi kucağında bulur bir müddet sonra.

Peygamberler yara idi. Yara idi hayat. Ve sen bu yaraların tedavisi için merhem. Musa hem anne hem Firavun için yara. İbrahim hem baba hem Nemrut için yara. Hz. Muhammet(sav) hem kendisi hem müşrikler için yara. Eyüp yaranın diğer adı. Fakat onlar aynı zamanda merhemdiler. Aranan, beklenen, özlenen derin şifalar. Sonrasında peygamber varisi iyi insanlar, veliler de öyle. Hem yara hem de merhemdiler. Merhemi bulmak yarayı kabullenmekten geçiyordu. Yarayı görmezden gelmek merhemsizlikti. Deva bulamamaktı yaraya. Merhem kabuğun altındaydı. Merhemi bulmak için yaranın kabuğunun kaldırılması, kanaması dolayısıyla acının ve ıstırabın kaçınılması söz konusuydu.

Okumak bir yaraydı haddizatında.
Borges’in bir fotoğrafı vardır. Okuma tutkunu Borges tıpkı Cemil Meriç gibi körlerdendir. Borges bu fotoğrafında yüzünü bir kitaba yaklaştırmış ve bir eliyle gözlüğünü tutarken bütün gayretiyle bir kitabı okumaya çalışmaktadır. Söz konusu bu fotoğraf bir yarayı yani Borges’in görme yetisini kaybettiğini ama buna rağmen ondan tükenmez bir azim olan okuma gayretini önümüze sermektedir. Bunun benzerini Willam Blake “suyu seveni derin batırın ırmağa” sözleriyle ifade eder. Yara bir tutkudur. o tutku insanı yola revan eder ve nice yaraların merhemi kılar.

Kitaplar yaraydı. Başını zonklatır, terletir, sızlatır, uykusuz geceler, bitmez sızıların, sonu gelmeyen yalnızlıkların yarası. Kaçınılmaz dertlerin başlangıcı. Bıçağın sivriltip sivriltip bağra saplanmasıdır bu. Düşülen bir kuyudur. Ve kuyu karanlıktır, yaradır, yalnızlıktır, kaçınılmaz bir acıdır. Fakat o kuyudur Yusuf’a muştu. O kuyudur Yusuf’a merhem. Zindan yaradır. Fakat o yaradır Yusuf’a sultanlıkların yolunu açan. Kuyu olmasa Yusuf, zindan olmasa Yusuf’a sultanlıkların olması mümkün değildi. Merhem için yara kaçınılmazdı.

“Yara yangındır, fırtınadır, kasırgadır. Yara kan, yara irindir. Yaraya bakabiliriz. Yaraya bakmak zor ama mümkündür. Yara acıdır, iniltidir, feryattır. Yaralı kangren olmuş bir bacaktır, deşilmiş bir karın, kopmuş bir kol olur.

Ağzımın kenarında şükür.
Ama o yine de bir umuttur. Acıyla beslenen bir umut. Yarayı anlatabilir, yaralıyla konuşabiliriz. Yıkılan duvar yapılır, budanmış fidan yeşerir, kanayan yara iyileşir. Bunlar sabır ister, çile gerektirir. Geceler uzar, saatler yıl olur. Yaralının yanı başında duran, yaralıya yardım eli uzatan, onunla yatıp, onunla kalkan giderek yaralının gören gözü, konuşan sesi olur.” der Mutafa Kutlu. Sırtımızda çıkan çıban, ayağımıza dolanan prangalar, ağzımızın kenarında çıkan uçuk aslında hepsi birer şükür. üstesinden gelip sonrasında bal peteğine ulaşmamız için. Ezcümle ağzımın kenarında bir uçuk. Ağzımın kenarında bir şükür.

Yara izdir, işarettir. Dağlardan bayırlardan, düz ovalardan yaşam koridorlarından ve labirentlerinden geçenler önden gidenleri bu iz ve işaretlerinden tanırlar. Tanınmamaktansa tanınmak yeğdir. Zira insan bıraktığı iz kadardır. Onlar her şeyden bihaber değil, her şeyden haberdar yaşamayı arzularlar. nemelazımcılık çukurunda yaşamayı değil, kendisi dışındaki herkesin derdiyle dertlenerek yaşamayı tercih ederler.

Aşktır yara. Seviyorsanız sol yanınızda bir yara taşıyorsunuz demektir. Hazır olun yollara düşmeye, açlığa, susuzluğa, gama, kedere ve eleme. Elemli günlere. Tükenmez gecelere ve yorgunluklara. Kalp kuru bir et yığını değildir yaralı da.

Kitap dertlendirendi. Hafakanlar bastırandı. Kitaplar ayaraydı en koyusundan. Dünyanın debdebelerini ortadan kaldırır, kabuğu kaldırır ve kanatır. Sorgular ve sorgulatır. Her cümle, her kelime, her paragraf derin yaraların başlangıcıdır. Okumak rahatsızlıktır. Tanımak ve tanışmak da böyledir. Çünkü her biri üzerinize yeni sorumluluklar yükler. Bir hançer gibi saplanıp yeni yaralar açar böğrünüzde. Okumak salt satırların dışında bir şeydir bu yüzden.

Bir merhem buldum bütün yaralara iyi geliyordu. Özgür kılıyordu bütün tutsaklıkları. Hastaları tedavi ediyor, müreffeh kılıyordu insanları. Ölülere bir güvence oluşturuyordu. Yalnızlıktan ve umutsuzluktan yorgun düşmüşlere engin bir liman oluyordu. Arındırıyordu balçıkta kirlenmiş bütün simaları. Ay aydınlık günler kılıyordu karanlık geceleri. İlahi olanla şeytani olanın ayırdımına vardırıyor düşünsel ve toplumsal bir değişimin önünü açıyor diyordu geçenlerde bir dostum. Haklıydı bir merhem bir kitap. Bir kitap en güzel merhemdi.

Ezcümle merheme değil, yaralarıma şükretti.
İnsan bir yara demiştik. İnsan bir merhemdir aynı zamanda en şifalısından. Ne ki bunun için en evvel yara olman, yaralanman lazımdır.

İMDAT AKKOYUN
 

Şu anda bu konu'yu okuyan kullanıcılar

Üst