Asrevya
Paylaşımcı Üye
- Katılım
- 30 Eyl 2023
- Mesajlar
- 1,532
- Tepki
- 43
Bıraktığım hiçbir şeyin bıraktığım gibi olmadığını
olmadığını kendimin bile o şehirdeki gibi...
biliyorum
zaman tepeleyip geçiyor her şeyi; beni, seni, damdaki kediyi, kaf dağı’nı, anıların her an’ını...
zaman ilerledikçe netleşiyor geçmiş, geçmişin satıraraları canlanıveriyor
isimler yüz hatlarına bürünüp çıkıyorlar karşıma, ‘bak’ diyorlar bana, ben de bakıyorum
tanıdık gelen çok çizgi var yüzlerinde, onlarda bir parça benden harf görüyorum
‘zaman’ diyorum bir potin gibi ayağımda, koncu uzun mu uzun, dolanıyor... dolanıyor... dolanıyor...
ürperiyorum
zamandan yapılma potinler her geçen gün biraz daha sıkıyor beni
sen yoksun diye belki
sen hiç olmadın diye belki
sen hiç olmayacaksın diye belki
sen hiç...
oysa seni şarkıların en manidar kelimelerinde gizledim
oysa seni ebrulî hayatların penceresinden seyrettim
oysa seni bir resim atölyesinin en karanlık köşesindeki ışık belledim
oysa...
bana yakıştırılan gitmek oldu Şiraze, sen kal ben gideyim şimdi
sen kal ben gideyim şimdi
eğer biri gitmek zorunda ise ille de, sen kal ben gideyim şimdi
bir kere gitmeyi başarmış olan, artık sürekli gidebiliyor çünkü
bir kere gittim Şiraze, sen kal ben gideyim şimdi
ben ürkek yaşadım hep, ürkek dolaştım yollarda, ürkek baktım dağlara, ürkek konuştum insanlarla
ürktüm hep
farkederler varlığımı diye
farkederler de gözlerime bakarlar diye
hani gözlerime baksalar seni görürler diye
seni görür sorarlar diye
‘kim’
ben ürkek yaşadım hep, ürkek boyadım resimlerimi, ürkek yazdım, ürkek çıktım evden dışarı
ürktüm hep
adımı sorarlar diye
‘sorsalar ne çıkar’
ben adımı bile unuttum Şiraze, ben adımı bile unuttum
ben ürkek yaşadım hep, ürkek giydim eteklerimi, ürkek baktım aynalara, ürkek okudum şiirleri
ürktüm hep
beni fotoğraflarına hapsederler diye
beni ak yeleli, hırçın atın sırtından alırlar diye
ne desem az, ne desem çok
ne desem boş, ne desem yersiz ve yetersiz
Aşk’ına vurdum başımı, iflah olmam; ne kadar su verirsen ver, artık susuzluğumu gideremezsin
ne kadar ışık tutarsan tut, artık karanlığımı ışıtamazsın
içimde hiç dinmeyen bir fısıltı olarak kalacaksın
Şiraze... seni kaybetmek bir daha bulamamak demekti, geç anladım
Şimdi gölgemizi de alıp yanımıza, ‘ufuk’ dedikleri yeri hedefleyelim gel seninle
gel seninle Şiraze...
Ş İ R A Z E
olmadığını kendimin bile o şehirdeki gibi...
biliyorum
zaman tepeleyip geçiyor her şeyi; beni, seni, damdaki kediyi, kaf dağı’nı, anıların her an’ını...
zaman ilerledikçe netleşiyor geçmiş, geçmişin satıraraları canlanıveriyor
isimler yüz hatlarına bürünüp çıkıyorlar karşıma, ‘bak’ diyorlar bana, ben de bakıyorum
tanıdık gelen çok çizgi var yüzlerinde, onlarda bir parça benden harf görüyorum
‘zaman’ diyorum bir potin gibi ayağımda, koncu uzun mu uzun, dolanıyor... dolanıyor... dolanıyor...
ürperiyorum
zamandan yapılma potinler her geçen gün biraz daha sıkıyor beni
sen yoksun diye belki
sen hiç olmadın diye belki
sen hiç olmayacaksın diye belki
sen hiç...
oysa seni şarkıların en manidar kelimelerinde gizledim
oysa seni ebrulî hayatların penceresinden seyrettim
oysa seni bir resim atölyesinin en karanlık köşesindeki ışık belledim
oysa...
bana yakıştırılan gitmek oldu Şiraze, sen kal ben gideyim şimdi
sen kal ben gideyim şimdi
eğer biri gitmek zorunda ise ille de, sen kal ben gideyim şimdi
bir kere gitmeyi başarmış olan, artık sürekli gidebiliyor çünkü
bir kere gittim Şiraze, sen kal ben gideyim şimdi
ben ürkek yaşadım hep, ürkek dolaştım yollarda, ürkek baktım dağlara, ürkek konuştum insanlarla
ürktüm hep
farkederler varlığımı diye
farkederler de gözlerime bakarlar diye
hani gözlerime baksalar seni görürler diye
seni görür sorarlar diye
‘kim’
ben ürkek yaşadım hep, ürkek boyadım resimlerimi, ürkek yazdım, ürkek çıktım evden dışarı
ürktüm hep
adımı sorarlar diye
‘sorsalar ne çıkar’
ben adımı bile unuttum Şiraze, ben adımı bile unuttum
ben ürkek yaşadım hep, ürkek giydim eteklerimi, ürkek baktım aynalara, ürkek okudum şiirleri
ürktüm hep
beni fotoğraflarına hapsederler diye
beni ak yeleli, hırçın atın sırtından alırlar diye
ne desem az, ne desem çok
ne desem boş, ne desem yersiz ve yetersiz
Aşk’ına vurdum başımı, iflah olmam; ne kadar su verirsen ver, artık susuzluğumu gideremezsin
ne kadar ışık tutarsan tut, artık karanlığımı ışıtamazsın
içimde hiç dinmeyen bir fısıltı olarak kalacaksın
Şiraze... seni kaybetmek bir daha bulamamak demekti, geç anladım
Şimdi gölgemizi de alıp yanımıza, ‘ufuk’ dedikleri yeri hedefleyelim gel seninle
gel seninle Şiraze...
Ş İ R A Z E