anqeL
Paylaşımcı Üye
- Katılım
- 28 Eyl 2023
- Mesajlar
- 1,115
- Tepki
- 86
Buluğ çağının başlangıcından tam cinsel olgunluğa erişinceye kadar geçen dönem,psikolojik bakımdan büyük bir önem taşımaktadır. Oysa hayatın bu dönemiyle ilgili olarak,psikiyatrik açıdan yeterince araştırma yapılmamış olması şaşırtıcı bir husustur. Sonucunda da,adolesans dönemindeki psikiyatrik bozuklukların insidansı ve yaygınlıklarıyla ilgili güvenilir rakamlar,bunların tarihçesi ve tedavileriyle ilgili bilgi eksiktir.
Başka bölümlerde daha ayrıntılı olarak incelenen,iyice belirlenen birtakım sendromlar (şizofreni,depressif hastalık,anoreksia nervosa,ilaç iptilâsı,vs.),önce adolesansta görülür. Bununla birlikte,yalnızca adolesans dönemine özgü hiçbir psikiyatrik bozukluk yoktur. Bu dönemin psikiyatrisiyle ilgili tartışmalar,kaçınılmaz olarak,spesifik hayat stress’leri ve mevcut aile örnekleri,bunların yanı sıra da adolesanların bu durumlara hangi davranış yollarıyla tepki gösterdikleri gibi hususlar üzerinde toplanır.
Amerikalı psikanalist ve antropolog Erik Erikson,çocukluğun her bir çağını,çocuğun karşısına çıkan ve öbür çağa geçmeden önce yerine getirmeyi başarması gereken bir görev açısından ele almıştır. Erikson'a göre adolesans,dengeli bir kendim-tanıma (self-identity) kavramının gerçekleştirilmesi gereken bir dönemdir. Genç kişi yüz ve vücut görünümü,cinsel yeterliliği,entellektüel yeteneği,bir işe girme ve sürdürme kapasitesi,karşı cinste yarattığı çekicilikle ilgilenir. Şimdiye kadar kendisiyle ilgili görüşleri çoğunlukla ebeveyninden öğrenmiştir,ama artık gittikçe artan bağımsızlığı dolayısıyla kendinin ve yaşıtlarının yargılarına daha çok güvenmek zorundadır. Bu alanlardan herhangi birinde duyulan aşırı anksiete,ilginin yalnızca belli bir fonksiyonda kümelenmesine (meselâ hipokondria semptomlarının ortaya çıkması) veya «ispat» davranışına yol açabilir. Bu durumda genç kişinin anksieteye gösterdiği tepki aşırı kompansasyon olur; kendi muhtemel yeteneksizlikleriyle ilgili korkularını yatıştırmak amacıyla fiziksel cesaret veya «gösteriş» hareketlerine girişir.
Birçok adolesanlar hayatlarının bu bölümündeki krizleri geçirirken,bunları göğüsleyebilecek yetenektedirler ve hiçbir uzun süreli kişilik bozukluğu ortaya çıkmaksızın bu krizlerin üstesinden gelebilirler. Oysa bazı adolesan grupları krizlerden etkilenmeye daha yatkındır. Bu durumlarda,ortaya çıkan emosyonel karışıklığın derecesi tıbba müracaat etmeyi gerektirebilir. Meselâ kronik fiziksel hastalık,yaşça daha küçük olanlar tarafından daha kolay karşılanabilirken,adolesans dönemindeki bir hasta,ilk defa olarak, kendisinin başkalarından farklı olduğunu ve hayatın ödüllerle dolu olmadığını anlayabilir. Diabetes mellitus,epilepsi,astım,vs. gibi hastalıklara yakalanmış çocuklarda,buluğ çağında veya buluğ çağından hemen sonra,davranış bozukluklarının ilk belirtileri görülebilir. Sosyal bakımdan yoksunluk içinde olan genç kişi de bu çağda davranış bozukluğu gösterebilir. Yıkılmış bir yuva,yoksulluk,ebeveynin işsiz kalması,ebeveynin çocuğu reddetmesi,vs. gibi çok rastlanan kötü sosyal faktörlerle suçluluk arasında ilişki vardır. Çocuğun üzerine düşmenin kötü etkileri sonucunda ortaya çıkan isyankâr davranış da önce adolesansda görülür. Buluğ çağına kadar annesiyle arasında aşırı yakınlık olan bir çocuk,özellikle anne eğer çocuğun bağımlılığını sürdürme çabası gösterirse,açık bir emosyonel bozukluk tepkisi gösterir. Her ne kadar aile hayatının adolesanın davranışı üzerindeki etkisine çoğu zaman daha çok ilgi gösterilirse de,bunun tersi de unutulmamalıdır. Hekime başvuran orta yaşlı bir kadında görülen depresyon semptomlarının doğrudan doğruya,kadının adolesans dönemindeki çocuklarıyla uğraşmakta ve onları kontrol altına almakta çektiği zorluklarla ilgili olması çok ender rastlanan bir durum değildir. Anoreksia nervosa, şizofreni,vs. gibi spesifik psikiyatrik sendromların tedavileri,bu bağlıklar altında anlatıldığı gibidir. Genç adolesanda rastlanan tam tanımlanamayan sendromların ayrıca üzerinde durmak gerekir. Genellikle,spesifik bir bedensel fonksiyon şikayetiyle hekime başvuran hipokondriak ve çekingen bir genç kişiye yardımcı olabilmek için en iyi yol,ona endişelerini tartışma fırsatını vermektir. Medazepam gibi hafif bir trankilizanla kısa bir tedavi süresi,özellikle güç bir dönemin atlatılmasına yardım edebilir. Saldırgan ve topluma karşı olan bir adolesanın kendi kendine hekime başvurmasına ender rastlanır; çoğu zaman böyle bir adolesan kızgın ebeveyni tarafından hekime getirilir veya ebeveyn onun yokluğunda hekimin tavsiyelerini öğrenmek ister.
Bu durumda hekim tarafsız kalarak ebeveynin suçluluk,depresyon ve öfke duygularına anlayış göstererek,çok güç olsa bile ebeveyn çocuk ilişkisinin olumlu yanlarının önemi üzerinde durarak ve iyi bir sonuca ulaşma olanaklarını göstererek çok yardımcı olabilir. Çocuk suçlular arasında yalnızca ufak bir azınlık ilerde suç işler. Gene de,genç bir suçlunun ilerde başka sosyal ve psikolojik problemler edinmesi ihtimali pek küçümsenemez. (bkz. Buluğ çağı)
Başka bölümlerde daha ayrıntılı olarak incelenen,iyice belirlenen birtakım sendromlar (şizofreni,depressif hastalık,anoreksia nervosa,ilaç iptilâsı,vs.),önce adolesansta görülür. Bununla birlikte,yalnızca adolesans dönemine özgü hiçbir psikiyatrik bozukluk yoktur. Bu dönemin psikiyatrisiyle ilgili tartışmalar,kaçınılmaz olarak,spesifik hayat stress’leri ve mevcut aile örnekleri,bunların yanı sıra da adolesanların bu durumlara hangi davranış yollarıyla tepki gösterdikleri gibi hususlar üzerinde toplanır.
Amerikalı psikanalist ve antropolog Erik Erikson,çocukluğun her bir çağını,çocuğun karşısına çıkan ve öbür çağa geçmeden önce yerine getirmeyi başarması gereken bir görev açısından ele almıştır. Erikson'a göre adolesans,dengeli bir kendim-tanıma (self-identity) kavramının gerçekleştirilmesi gereken bir dönemdir. Genç kişi yüz ve vücut görünümü,cinsel yeterliliği,entellektüel yeteneği,bir işe girme ve sürdürme kapasitesi,karşı cinste yarattığı çekicilikle ilgilenir. Şimdiye kadar kendisiyle ilgili görüşleri çoğunlukla ebeveyninden öğrenmiştir,ama artık gittikçe artan bağımsızlığı dolayısıyla kendinin ve yaşıtlarının yargılarına daha çok güvenmek zorundadır. Bu alanlardan herhangi birinde duyulan aşırı anksiete,ilginin yalnızca belli bir fonksiyonda kümelenmesine (meselâ hipokondria semptomlarının ortaya çıkması) veya «ispat» davranışına yol açabilir. Bu durumda genç kişinin anksieteye gösterdiği tepki aşırı kompansasyon olur; kendi muhtemel yeteneksizlikleriyle ilgili korkularını yatıştırmak amacıyla fiziksel cesaret veya «gösteriş» hareketlerine girişir.
Birçok adolesanlar hayatlarının bu bölümündeki krizleri geçirirken,bunları göğüsleyebilecek yetenektedirler ve hiçbir uzun süreli kişilik bozukluğu ortaya çıkmaksızın bu krizlerin üstesinden gelebilirler. Oysa bazı adolesan grupları krizlerden etkilenmeye daha yatkındır. Bu durumlarda,ortaya çıkan emosyonel karışıklığın derecesi tıbba müracaat etmeyi gerektirebilir. Meselâ kronik fiziksel hastalık,yaşça daha küçük olanlar tarafından daha kolay karşılanabilirken,adolesans dönemindeki bir hasta,ilk defa olarak, kendisinin başkalarından farklı olduğunu ve hayatın ödüllerle dolu olmadığını anlayabilir. Diabetes mellitus,epilepsi,astım,vs. gibi hastalıklara yakalanmış çocuklarda,buluğ çağında veya buluğ çağından hemen sonra,davranış bozukluklarının ilk belirtileri görülebilir. Sosyal bakımdan yoksunluk içinde olan genç kişi de bu çağda davranış bozukluğu gösterebilir. Yıkılmış bir yuva,yoksulluk,ebeveynin işsiz kalması,ebeveynin çocuğu reddetmesi,vs. gibi çok rastlanan kötü sosyal faktörlerle suçluluk arasında ilişki vardır. Çocuğun üzerine düşmenin kötü etkileri sonucunda ortaya çıkan isyankâr davranış da önce adolesansda görülür. Buluğ çağına kadar annesiyle arasında aşırı yakınlık olan bir çocuk,özellikle anne eğer çocuğun bağımlılığını sürdürme çabası gösterirse,açık bir emosyonel bozukluk tepkisi gösterir. Her ne kadar aile hayatının adolesanın davranışı üzerindeki etkisine çoğu zaman daha çok ilgi gösterilirse de,bunun tersi de unutulmamalıdır. Hekime başvuran orta yaşlı bir kadında görülen depresyon semptomlarının doğrudan doğruya,kadının adolesans dönemindeki çocuklarıyla uğraşmakta ve onları kontrol altına almakta çektiği zorluklarla ilgili olması çok ender rastlanan bir durum değildir. Anoreksia nervosa, şizofreni,vs. gibi spesifik psikiyatrik sendromların tedavileri,bu bağlıklar altında anlatıldığı gibidir. Genç adolesanda rastlanan tam tanımlanamayan sendromların ayrıca üzerinde durmak gerekir. Genellikle,spesifik bir bedensel fonksiyon şikayetiyle hekime başvuran hipokondriak ve çekingen bir genç kişiye yardımcı olabilmek için en iyi yol,ona endişelerini tartışma fırsatını vermektir. Medazepam gibi hafif bir trankilizanla kısa bir tedavi süresi,özellikle güç bir dönemin atlatılmasına yardım edebilir. Saldırgan ve topluma karşı olan bir adolesanın kendi kendine hekime başvurmasına ender rastlanır; çoğu zaman böyle bir adolesan kızgın ebeveyni tarafından hekime getirilir veya ebeveyn onun yokluğunda hekimin tavsiyelerini öğrenmek ister.
Bu durumda hekim tarafsız kalarak ebeveynin suçluluk,depresyon ve öfke duygularına anlayış göstererek,çok güç olsa bile ebeveyn çocuk ilişkisinin olumlu yanlarının önemi üzerinde durarak ve iyi bir sonuca ulaşma olanaklarını göstererek çok yardımcı olabilir. Çocuk suçlular arasında yalnızca ufak bir azınlık ilerde suç işler. Gene de,genç bir suçlunun ilerde başka sosyal ve psikolojik problemler edinmesi ihtimali pek küçümsenemez. (bkz. Buluğ çağı)